Devran Döner Tarih Almaz İçine

Hülya Tozlu

 

       Konuşmalarını bastıran müzik sesi sıkıntılarına karıştı. Adamın başı üzerinden vuran baygın ışık bir uzuyor, bir kısalıyordu. Müziğin ritmine koşutlu asimile bir birliktelikti yaşadıkları. Sıkıntı gitmiyordu bu yüzden.

       Kovmak istedi kadın bu sıkıntıyı elini sallayarak. Sigara dumanının peşi sıra bir dolu kalabalık sesi, müziği bastıran nefesler, ölgün mum ışıklarının spotlarla yarışı ve aralarındaki çözülmezlikler... Bir kaostu yaşanan barın kuytusunda.

       "Ah !" dedi genç adam; "Bir zamanlar görecektin beni. Yoksa ben bu durumlara düşecek adam mıydım? Boğazda köşküm vardı daha düne kadar, altımda son model otomobilim. Sırtımda markalı giysiler, cebimde dolarlarım. Röportaja gelirdi medya neferleri kapıma. Her gece beş yıldızlı mekanlarda yer içerdim. Ünlü kadınlar dolaşırdı etrafımda. Ama şimdi ?... Şu kıçı kırık garsonun ilgisizliği bile zoruma gidiyor. Yoksa ceket iliklerlerdi önümde."

       Dirsekleri masaya dayalı kadının ellerinin kilidiyle taşıdığı çenesi sarsıldı ufak ufak. Güldü mü, pöhledi mi anlaşılmadı. Titreyen ışığın korkak gölgesinde sordu alaylı: "E ee ne olmuş? Nedir şimdi üzen seni? İnsanların karşısına kamçıyla çıkamamak mı, kendi emeğin kendi üretiminle savaşmak zorunda kalmak mı? Seni kim kamçılıyor? O çok korktuğun para mı? Kendi yarattığından böyle korkarsan zaten nasıl yaşayacaksın?" Devam etmek isterdi kadın konuşmaya, bir zamanlar adamın yaşadıklarını yaşadığını anlatmaya, önünde ceket ilikliyen bürokratları, makam otosuyla turlamalarını, ziyafetleri, eğlenceleri, yurt dışında gezip markaları yerinden giyindiği günleri... Ama ne gerek vardı ki ! O bunları kocasından dolayı yaşamıştı, sahte değerlerle ayakta görünmüştü içi boş, o adamın mafya dolandırıcılığıyla sahte ayaktalığı gibi. Ama bu değildi insan olmak, ille de yaşamak da değildi belli ki. Kadın düşünerek seçmişti yalnızlığını. Oysa bu genç adam, serzenişteydi kahrolurcasına. Umarım görür bir gün kendini diye düşündü kadın. Kadın görmüştü mutluluğun insan olabilmek olduğunu.

       "Mis kokulu gül bahçesi gibiydi hayatım" dedi adam sayıklar gibi.

       "Yeter" dedi kadın "o güllerin dikenleri yüreğimi acıtıyor." Emeksiz sahiplenenler adına eziklik duydu kadın. Haketmiyordu adam, kıçı kırık dediği garsonun hizmetini bile "Yok" dedi adam, yüksek sesle düşünür gibiydi, direniyordu burnunu loş ışığa kaldırmış. "Geri alacağım borsanın elimden aldıklarını. Aslında bugün de yoksul sayılmam ama alacağım. O yalakalar yine dolaşacaklar eteklerimde." Düşünmüyordu, anlamıyordu, yalakalar kimdi? Eteklerinde dolaştıklarında kazanacakları nelerdi? Kadında yüksek sesle düşündü "Vah!" dedi. Sıkılmıştı deminden beri. Bakındı umar arar gibi. "Ben bu değilim, görecek insanlar" diye bağırdı adam. Kadın da sinirlendi, sonra iyice bir dikleşir oldu adam, karanlığı azarladı avaz avaz. "Eski değerimi göstereceğim herkese" Burada başı düştü önüne, düşündü mü birden, yoksa sarhoşluğun esiri miydi? "Kimnin başı göğe erecek" derken fısıldar gibi kadın, adamın başı titredi omuzların arasında, baktı sorgular gibi " Ne demek istiyor bu aptal kadın?" der gibiydi. "Kimsin sen?" diyerek arkasına yaslandı kadın, kızmış gibiydi. Kıçı kırık garsonun yumuşak sesi dokundu kulağına, sırtına uzattığı eli de yumuşacıktı. Baktı kadın, gülümsüyordu yumuşacık. "Bir emrin var mı ablacığım?" diyordu hiç yorgun değilmiş gibi. "Sağol" diyerek yumuşak sırt dokunmasıyla karşılık verdi kadın, yumuşacık bakıp, yumuşacık gülümseyerek. Emek gücüyle ayakta duranların birbirlerine saygısıydı bu selamlaşma. İnsanlığını sorgulayanlar gülen yürekleriyle kucaklaşıyorlardı. Hala sertti adamın yüzü, hala çok mutsuz görünüyordu, homurdanıyordu kendi kendine, kıpırdanıp duruyordu ahşap sandalyenin üzerinde.

       İnsana saygısı olan başka bir emekçinin eli uzandı kadına bu kez. Sigara dumanlarının arasından güneş gibi gülümsüyordu. Kararlı uzanan koluyakaladı kadının sıcacık elini, çekti kaldırdı kasvetinden. "Hayda bre !" diyerek çığlıklandı kadın stresini atarak. Mavili adımlarla oynayanlara karıştı. Sazın teli, gitarın akoruna karışmıştı yüreklerin peşinde.

       "-Yine yeşerdi fındık dalları, acep ne olacak yarin halleri...?"

       Adam köşesinde yığılıp kalmıştı, belki düşünceden, belki de sarhoşluktan. Spotlar müziğin eşliğinde yanıp sönüyorlardı, duvarda çevrelenmiş kupürler vardı. Aynı tempoya ayak uydurmuş birbir yansıyordu gülen gözlere.

       DEVRAN DÖNER TARİH ALMAZ İÇİNE.

       Siyah beyaz yansımalardan biriydi kadının okuduğu, gülümsedi kadın gözünü yumarak müziğin içinde kayboldu. Günün yorgunluğu gidiyordu sırtından okuyarak, müzikle. Kadını içine alan grubun ortasında mutluydu.

 

Öyküden bir bilet : gidiş-dönüş