![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Geldin, gökyüzünün uzak olduğu bir akşam içime girdin
Yaslayıp kuru başımı göğsüne
Gittin
Bir türlü yakışmıyor artık bana bir başkasıyla bütün olmak; solgun görünüyor çarşaflarda vücudum. Korkuyla uyanıyorum geceleri ya eksik, soğuk bir sevişmede bir çığlıktan önce düştüysem diye annemin rahmine. Ağlıyorum. Hiç özlemiyorum seni. Kültablaları su dolu; içinde şişip kahveregileşmiş izmaritler. Kovadaki ölü balık gibi suyun üzerinde kokuşuyolar. ‘Canlı bunlar, haydee!’ diye bağırıyor balıkçı. Solmuş güneşten, rengi açılmış kovanın. Önceden kırmızıymış besbelli. Şimdi plastiğin üzeri pembe dalgalarla dolu. Demir sapın geçtiği yerlerde kahverengi pas lekeleri. Bir kenar yırtılmış hafiften. Foş diye bir maşrapa su döküyor balıkçı kovaya: ‘Hayde, derya kuzuları bunlar!’ Dalgalanıyor kovadaki su, içindeki sılız balılar sallanıyorlar belli belirsiz. Yaprak var suyun içinde bir de. Kaldırıp kafamı yukarı bakıyorum; Hayır, ağaç yok tepede, nerden geldi bu yaprak? Balıklar suyun üzerinde öyle yatıyorlar. ‘Bu yaprağın burada işi ne?’ diyorum balıkçıya. eğilip kovaya bakıyor balıkçı, gülüyor: ‘Ne bilim abla, düşmüş işte’ diyor bir yandan sol eliyle kafasını kaşırken. Güneş parmağındaki altın halkaya vuruyor. Gün ışığında parlak sarı yıldızlar çıkartıyor yüzükten. Kamaşıyor gözlerim; elimi gözüme siper edip bakıyorum. Boğumların arasına sıkışmış yüzük gömülmüş parmağa, üzerinde etten fazlalaıklarla olduğundan daha acı görtünüyor. Kovada balıklar öylece suyun üzerinde yatıyorlar. Çömeliyorum, burnumu kovanın kenarına dayayıp kokluyorum önce, deniz kokuyıor ekşimsi ekşimsi. Parmağımı uzatıp balıklardan birine dokunuyorum, Islak, kaygasn, soğuk gövdesi ben dokununca su yüzeyinde kaymaya başlıyor. Uslu uslu gidip diğer balığa çarpıyor. Şöyle bir titriyor diğer balık, solungaçlarını oynatı gibi oluyor. sonra öylece yatmaya devam ediyor suyun üstünde. Tüm balıklara dokunuyoru. Tek tek elliyorum güneşte parıldayan gövdelerini. Soğuk hepsi. Ağlıyorum. ‘Yalancı.’ diyorum balıkçıya, ‘Yalancı, ölü bunlar, bunların hepsi ölmüş, canlı değil hiçbiri.’ Kovadaki ölü balık gibi kokuşuyor izmaritler. Tutuşacaklar biliyorum. Yangın çıkacak, hepimiz yanacağız. Hepimiz. Su taşıyorum durmadan kül tablalarına. Döküyorum izmaritlerin üzerine. Tutuşacaklar, tutuşacaklar, tutuşacaklar, korkuyorum. Torbalara boşaltıyorum izmaritleri. Torbaları banyo küvetine taşıyorum. Hortumu takıyorum musluğa, bir elimde hortumla, akşama dek başında bekliyorum. Akşam kapının önüne çıkarıyorum torbaları. Yılanlar dolaşıyor torbaların arasında, süründükçe hışırdıyor torbalar. Ellerimle tıkıyorum kulaklarımı;avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Torbaları almaya gelen adamlara tembih ediyorum, tutuşacaklar, amanha, dikkat edin. Eve giriyorum. Uzanıp yatağa sol göğsümü kazıyorum toplu iğneyle. Yüreğimi çıkartmam lazım sesine uyandırtıyor beni ve bir işe yaramıyor artık. Bekledim, çok bekledim. İstemiyor. Hiç kimseyi. Biliyor artık karşındakinden önce kendini düşünmeyi, başkasının acısını dinlediği yerde bırakıp eve öyle dönmeyi; bir lokma vermiyor almadan artık. Çıkması lazım yerinden; ona dayanamıyorum. Kendi yüreğime dayanamıyorum. Deşiyorum sol göğsümü, kanımı akıtıyorum yerlere. Çıkartamıyorum. Ağlıyorum. Soğuk, üşüyorum. Kime sarılırsam sarılayım ısınamıyorum. ‘ne gerek var şimdi’ diye söylenmeyenler dolaşıyor bedenler arasında, esinti oluyor hızları, sarıldıkça rüzgarlar esiyor, sarıldıkça üşüyorum. Hiç aramıyorum seni. Biraz aradım ama. İlk günler kavanoz diplerine baktım, çekmecelere, kitap aralarına; unuttum sonra. Güller geliyor her gün. Deste deste güller. Bozuk para kasesini kapının yanına taşıyorum, çatlaklarının üstünü sıvıyorum kalçararımdan et koparıp. Eğilip bir avuç para alıyorumgülleri getiren çocuk her geldiğinde. ‘Bak’, diyorum kapının dibindeki kaseyi gösterip, ‘bak sıvadım çatlakları parçalara ayrılmasın diye.’ Sakız çiğniyor çocuk, sağ kolunun altına sıkıştırıyor demeti, sol elini duvara yaslıyor. SAğ avuvuna boşaltıyorum paraları. Bitiyor parala bir gün. Saçlarımı yoluyorum kapı önünde. Kırık kırık uçları. Diplerine dooğru beyazlı sarılı kabuklar. Ayıklıyorum kabukları, üflüyorum gitmiyor kabuklar, yuvarlıyorum iki elimin arasında, birbirine geçmiş onlarca örümcek ağı oluyor saçlarım, sağ avucuna koyuyorum çocuğun. Korkuyor benden,biliyorum. Koşar adım uzaklaşıyor. Sabah, öğlen, akşam; özür olup, pişmanlık olup, özlem olup, sevgi olup geliyor güller. Kokuyor, gül kokuyor ev. Nereye baksam aynı kırmızı. Göğsümden süzülen kanlar yere damlıyor. Şu gonca doğumgünümü unuttuğun için, şu açmış, yaprakları dökülmek üzere olan söz verip de gelmediğin akşam yemeği için; diğer gonca bağırdığın için. Çok gürültü yapıyor güller, uzun şarkılar söylüyorlar, bitmiyor şarkılar, saatler sürüyor. Çıkıp oyunlar oynuyorlar, seyrediyorum onları. Gözlerini kırpıştırıyorlar, bellerini büküyorlar oynarken. dekor hazırlıyorlar oyunlarına eşyaları sağa sola çekiştirerek. Arsızlaşıyorlar sonra. Dikenleri koltuklarımı yırtıyor. Büküyorum boyunlarını. Yapraklarını yoluyorum, parçalıyorum onları. Ayıklayıp yerlere atıyorum dikenlerini. Çıplak ayak yürüyorum üstlerinde. Yenilerini yolluyorsun. İstemiyorum seni. Özlemiyorum. Açmıyorum kapıyı, yığıyor çocuk gülleri kapıya. Demetlerin saplarına sarılıp uyuyor geceleri yılanlar. Mahallenin çocukları kapı önünden kaçırıp evlerine götürüyor gülleri gündüzleri. Tüm mahalle gül kokuyor. Yüzlerce el dokunuyor üstüme bazı geceler. Nasıl da kalabalığım, nasıl da sıcağım; itmiyorum hiçbirini, ağaçlar devriliyor biryerlerde, ben yüzlerce çocuğa can veriyorum. Hiç aramıyorum seni. Hiç istemiyorum. Hiç özlemiyorum.
Yazdıklarınızla Buluşalım
|
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
|||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||||||||
Öyküden bir bilet : gidiş-dönüş |