Kapı

Yusuf Eradam

 

 

Hayat, insan başka şeyler tasarlarken oluverendir.
John Lennon

 

1.Scarlet:

       Ne kadar çaresizdim o yaz sıcağında; Ümit karşıma çıkmasaydı ne yapardım. Canım benim, nereden de çıktın a gülüm, beyaz atlı prensim benim. Nasıl da azarladı otobüs şirketinin adamlarını. Ah güzelim nasıl da sinirlendi, Türkçe bağıra bağıra adamları nasıl da ikna etti. Olmaz diyorlardı, araya Ümit girince hemen verdiler yeni biletimi. O an vuruldum ona biliyorum. Daha sonra anladım ona aşık olduğumu ama şimdi düşünüyorum da, ben otobüsü kaçırmışım, oturmuşum kaldırım ucuna. Bodrum garında ağlıyorum. Bir Türk geliyor ve beni canı gibi sahipleniyor. Ankara'ya otobüs, uçağa kadar iki günde Ankara'da harcayacaklarım, kuruşu kuruşuna hesaplamıştım cebimdeki parayı. Otobüs bir saat önce gitti işareti yapınca duraktakiler, şaka sandım önce. Bu Türkler çok şakacı oluyorlar, ama yeşil gözlü bıyıksız "One hour ego, one hour ego! Ohooo, ohooo!" diye bağırınca gözlerindeki ince imadan anladım, salak turist dediğini içinden. Ama ben eminim gece on arabasına istedim bileti, hatta on parmağımı da açıp gösterdim, bir yanlışlık olmasın diye, ama gene de dokuz arabasına vermişler bileti, ben de doğrudur diye bakmadım bile. "Merak etmeyin, don't worry Miss," dedi ve tanıştık. Ümit, "hope" demekmiş. Ne güzel isim. Benimki de Scarlet, deyince adımın kızıl demek olduğunu söyleyiverdi hemen. Hatta, "Rüzar Gibi Geçti"deki gibi çift t ile mi yazılıyor?" diye sorunca "Hayır," demiştim de, o da "O zaman, Hawthorne'un Scarlet Letter'ındaki gibi yazılıyor," diye beni şaşırtmıştı.Üstimdeki panik ve felaket bulutları dağılmaya başlamıştı. Nasıl da sevimliydi. "Scarlet, hovarda ama masum kızlara verilen bir ad, aşka yatkın olurlar," deyince nasıl da gülmüştük. Sonra kendi başına gelen bir tren kaçırma anısını anlattı. Mimiklerle, jestlerle öyle komik anlatıyordu ki gülmemek elde değil. Az önce ağlıyordum oysa, şimdi bu yakışıklı esmer Türk beni kurtarmış, on arabasına biletimi almıştı; üstelik beni güldürüyordu. Kendi gülümsediğinde de gamzeleri iyice belirginleşiyordu. Rastlantılara ve rastlantıyla elen aşka hep inanmışımdır, tıpkı filmlerde olduğu gibi. Hiçbir şey sebepsiz olmaz. Her şeyin bir anlamı, varoluş ya da oluş sebebi var. Ümit, Amerikan edebiyatı okumuş ve yaz aylarında Bodrum gibi tatil beldelerinde turis rehberliği yapıyormuş. Demek ki kader bizi bir araya getirecekti de ben onun için kaçırdım o otobüsü. İlahi bir rastlantıydı o. Rastlantıya bak ki o da on arabasıyla dönüyormuş Ankara'ya. Ne güzeldi gece yolculuk, gece kim bilir neresiydi, uyandık, yemek yedik, bayıldım o çoban salatasına, terbiyeli köfteye... Türklerin bu "Ye Allahaşkına" diye ısra etme huyu çok kötü ama yemekleri harika. Ankara'da geçirdiğimiz iki gün, parklarda dolaştık, arkadaşlarının kafesine gidip Türkçe şarkı, türkü söyledik. Biliyormuşum gibi eşlik bile ettim de ne çok eğlendik. Bir de Kızılay'da caddeye kendimizi attığımızda sol tarafıma, arabaların geldiği yöne kendisi geçince anladım ki hayatımın erkeği bu. Sadece kibarlıktan yapmış olabilir, olsun. Ona araba çarpsa bana çarpmayacak mı sanki, çarpacak, ama olsun, öne kendini koydu işte. Beni bu kadar önemseyen, benim hayatımı kendisininkinden değerli tutan hiç kimse çıkmadı şimdiye kadar. Bizim buralarda kimse kimseye günahını bile vermez. Elimi cebime sokturmadı Ankara'da. Gene onun tanıdığı birinin otelinde bedava kaldım. Neredeyse evlat edineceklerdi beni. Kalırdım da. Ah keşke, havaalanında beni yolcu ederken "Burada kalsana," dediklerinde "Peki," diyebilseydim. Ne olurdu sanki, üniversiteyi Türkiye'de bitirirdim Ümit'le birlikte. Türkiye'de kalsam belki bu kadar kilo da almazdım.

2. Ümit:

       Ne kadar da çaresizdi o yaz sıcağında. Amerikan pasaportu elinde oturmuş ağlıyor. Bizim şirket bu, kaz gördüler mi hemen yolarlar. Zavallı kız, değnekçi "You missed it! Otobüsün gitti," deyince, nasılda şaşırmış. Donakalmış önce. Bu Amerikalılar hep böyle, nasıl da kuru tuzları. Hayatta her şey yolunda gidecek sanki. Ne olmuş yani otobüs kaçtıysa., ben yetiştim işte imdada. Scarlet. Güzel isim, gözleride yeşil yeşil. Vücudu da fena değildi. Anasına bakamadım kızı almadan önce. Göğüsleri irice. Severim iri göğüslü kızları. Çok da saftı. Onu yedirip gezdirdikçe, ne diyeceğini, ne yapacağını şaşırdı. Ankara'da kaldığı otelde bir gece mercimeği fırına vermiş sanatımın inceliklerini konuşturuyordum ki, bana deliler gibi sarılıp gözlerimin içine bakınca aklıma geldi "yeşil kart". Hem de Miami 'de oturuyorlar. Kaçar mı bu fırsat. Zenginlerdir de kesin. Hadi evlenelim desem he diyecek. Ama ağırdan aldım bu sefer çünkü balığı çok kaçırdım salaklığım yüzünden. Bir sürü arkadaş bir Amerikalı karı kafalayıp gitti, evlendikten sonra gelsin green card, kaçırmayacağım bu sefer. Üç yıl mektup, telefon e-mail imanım gevredi. Niyetimi anlamamalı. Havaalanına niye gelmedi ki? Bizim misafirperverliğimiz nerede. İnsan utanır be. Ev adresini verdi, bir taksiye atla gel. Olur hanımefendi. Benim babamın yeşil dolarları vardı sanki. Allah bilir daha yolu yarılamadım ama taksi 30 dolar yazdı bile. Böyle giderse boku yedin oğlum Ümit. E-maillerinde nasıl da aşkla doluydu halbuki. Üç yıl ... sanal aşk yaşamaktan bir yerleri paslanmıştır kızcaazın. Havaalanına gelmedi yaaa?

3. Scarlet:

       Üç yıl hasretine nasıl dayandım Ümit. Okul bitti. Ama seni kaybetmemek için başıma gelenleri hiç anlatmadım. Gelmezdin ki yoksa. Ne zaman sana içimi açmak, bir derdimi, kederimi anlatmak istesem önemli bir sınavın ya da iş görüşmen vardı. Mezuniyet sınavların sırasında annemle babamın bir uçak kazasında öldüklerini bile anlatamadım sana. Tek çocukları olarak bu koca ev bana kaldı, tabii çağıracağım seni. Tek başıma nasıl kaldırırım bütün bu sorumluluğu. Ama söyleyemedim işte, bütün bu sıkıntı içindehırsımı yemekten aldığımı söyleyemedim. Okulla ev arasında geçti üç yıl. Okul bitti ama bende bittim. Bizimde ulusal lanetimiz bu. Bu boluğun, her yere arabayla gidip hareketsiz yaşamanın bedeli bu. Ne güzeldi Türk gençleri, şişman ne kadar azdı. Burada ise aşırı kilolu oldun mu insan içine çıkamıyorsun. Beş yılda bu kadar kilo aldığımı görünce ne yapacak acaba? Ya beni beğenmez de döner giderse? Aman tanrım, ne çabuk da geldin. Şu yakışıklılığa bak. Hiç değişmemiş. Aslanlar gibi gene ya ben? Şu halime bak. Göğüslerim avuçlarına sığmayınca sinir olacak ...yapamam, bunu göze alamam. Yatakta bana "ufff" demesine dayanamam. Gece yarısı salonda sigara yakıp bir aşağı bir yukarıvolta atmasını kaldıramam. Ne yaparım o zaman? Bana tahammül edemezse ne yaparım?

4. Ümit

       Adres doğruysa ev bu. Anam bee. Taksi de anasının nikahı tuttu. 80 dolar. Çüş be. Kübalı mıdır nedir bu şoför de "Tip, Tip" demez mi? Tip sensin moruk. Bi de bahşiş verecektim. Yok ya. Alnımda salak mı yazıyo lan? İspanyolca ne küfür ettinse same to you, annadin mi? Ulan Ümit gelecem diye buralara götün çıktı, biriktirdiğin paranın dibine ektin ama değecek galiba, abi şu haşmete bak yaa, ev değil saray. Cennetin bekleme odası dedikleri Miami'sin layn, turnayı gözünden be. Üç yıl. Sabrın sonu selamet diyen iyi demiş. Anası babası da beni sevdi mi bu iş tamamdır demektir. Kız bakireydi benimle yattığında. Karı kısmı böyledir. İlk aşkını asla unutmaz. Ne varsa bu bekarette. Ben de biraz daha dişimi sıkarsam bekleme odasını değil, galiba cenneti vuracam on ikiden. Şu zili bi çalayım hele. Scarlet'im, yeşil kartım, aç kapıyı beeezirgan baaşı, beeezirgan baaşı... sesini ssevdiğim zile bak dilong dilong, aynen Miami Vice'deki ziller gibi... kız Scarlet aç kapıyı yiycam seni kız, aç da üç yıldır el değmedik yerlerini bi paraliiveriim, etine, hele göğüslerine dişlerimi geçirmezsem namussuzum... otel odaları yerine Miami Beach'de yiycam seni, kocaman yataklarında satenler üstünde yiycam... hadi aç yavrum... biricik ümidin, hatta son ümidin geldi aşkım, aç kapıları pencereleri.

5. Scarlet:

       Ya tahammül ederse bana? Yooo, ölürüm daha iyi. Tanrım, ne yaptım ben, niye gel dedim, o da geldi, her zamanki gibi kötü günümde yanımda olmaya ama şu hale bak, benim yarım kadar bile değil, bir yere gitmez benimle, utanır, ben olduğuma bile inanmaz kapıyı açsam... bir şey der de beni incitirse ya... şişmişsin falan derse kaldıramam, o benim ilk ve tek aşkım, yaşandı ve bitti, hayır beni beğenmeyip gerisin geri memleketine döner, elini sallasa ellisi beni ne yapsın, belki de her zaman olduğu gibi bütün kibarlığı ve tatlı dili ile beni ikna eder... ama iki gün üstünde başkasının kokusunu bulacam, omuzunda başka bir kadının saçını... yoo, bunu kaldıramam... beni görmemeli... "Kim oooo?"

6. Ümit

       Benim aşkım, Ümit. Okyanuslar aştım da geldim nihayet." Hey yarabbi. Ben de kapının önünde, dışarda yolumu gözleyecek sandım, iyi mi. Karı "Who is it?" diyo yaa. Hele bi aç şu kapıyı, gösteririm sana iti, biti.

7. Scarlet

      "afedersiniz ama galiba yanlış adres. Burada öyle biri yok." Ah Tanrım, ben ne yapıyorum, tanrım günahlarımı affet ama başka çarem yok, onun için de en hayırlısı bu.

8. Ümit

       Scarlet bu senin sesin. Seni tanımaz mıyım bebeğim? Şakanın sırası mı? Bunca yoldan sonra şaka çekecek hiç halim yok. Aç hayatım kapıyı." Bok karı, aç da göstereyim sana şakayı. Yeşil kartı bir alayım da sen şakayı o zaman gör.

9. Scarlet

       Lütfen gidin bir yanlışlık yapıyorsunuz, gidin yoksa polis çağıracağım. Burada tanımadığımız insanlara kapı açmayız biz. Lütfen kapımdan çekil, yoksa başın belaya girecek."

10. Ümit

       Scarlet, ne diyorsun sen? Cebimdeki son kuruşa kadar harcadım. Nereye giderim, ne yaparım buralarda, ben sana böyle mi yaptım? Beyaz atlı prensindim hani, altımda inlerken böyle demiyordun ama..."

11. Scarlet

       Son kez söylüyorum. Kapıdan çekilmezseniz polis çağıracağım. Telefon elimde. Çekil kapıdan be adam. Seni tanımıyorum ben." Beni affet aşkım ama yapamam, ikimize de zehir olacak hayat.

12. Ümit

      Hastir! Ulan, ne bok yiyecem ben şimdi? Yeni milenyuma Miami'de girecem derken hale bak ya. Y2k herkesten beni vurdu, hastir yaa. Nereye gitcem ben şimdi? Nasıl gitcem? Gafil avladın beni Scarlet, alacaan olsun. "Al kapını da..." 

 

Öyküden bir bilet : gidiş-dönüş