Onu seviyorum. Daha önce hiç kimseyi, hiçbir şeyi böyle bir sevgiyle sevmedim. Daha önce, hiç kimse, kadınlığımı böylesine hissettirmedi bana. Yaşamıma girdiği günden beri beni her şeyiyle kendine bağladı. Onu düşünmeden geçirdiğim bir tek saatim, bir tek dakikam yok.
Derdini, sıkıntısını davranışlarıyla belli etmeye çalışan insanlar ne kadar da sevimsizdir. Ne zaman bir şey anlatmak isteseler, konuşmak yerine kaş, göz oynatarak, ağız burun kıvırarak yaparlar bunu. O da böyle davranıyor; ama ona hiç kızmıyorum. İlk başlarda çok zorlandım. Durup dururken niye surat asıyor, niye yaptığım hiçbir şeyden memnun kalmıyor diye üzüldüm. Üzüldüm, çünkü, benimle iletişim kurabilecek başka bir yol bilmiyor. İletişim kurmak gibi bir kaygısı da yok zaten. Sorun bende çözümleniyor; ilişkimizin sağlıklı olması benim onu anlamama bağlı. Bunu başardım; zaman en iyi ilaçtır derler ya, doğru; gün geçtikçe onu daha iyi tanıdım, şimdi, leb demeden leblebiyi anlıyorum; ama hala, bazı davranışlarını tam olarak çözebilmiş değilim. Bazen, kaşlarını çatıp gözlerini gözlerime diker. Yüzü öyle gerilir, öyle sinirli öyle sert bakar ki, eyvah derim, yolunda gitmeyen bir şey var; birazdan kıyamet kopacak. Ben kaygı dolu gözlerle onu izlerken o birden gülüverir. Sımsıkı sarılırım, şu gülüşünle bana dünyaları bağışlıyorsun, bir tanem derim. Onun derdi başka, hemen memelerime yapışır.
O uyurken onu seyrederim; burnunu, alnını, dudaklarının kıvrımını... Yüzüne, saçlarına dokunurum. Öpüp okşarım usulcacık. Onu çok sevdiğim için mi, benim olduğu için mi, bilmiyorum, bana öyle eşsiz, öyle kusursuz görünür ki...
Bazı konularda anlaşamıyoruz. Ben gürültüyü patırtıyı sevmem, müzik dinlerken radyonun sesini çok açmam. O müzik dinlerken, ses sonuna kadar açılacak, radyo bangır bangır bağıracak. Ben sinemaya, tiyatroya gitmeyi severim, o, kapalı, karanlık yerlerde kalamaz, hemen sıkılır. Ben parlak, göz alıcı renklerden hoşlanmam, o nerede parlak renkli bir şey görse hemen sarılır. Ben sütü hiç sevmem, o litre litre içer. Bazen şişeyi ağzıma dayayıp bana zorla süt içirmeye çalışır. Sarımsağı çok severim ama yiyemem, kokumdan rahatsız olur. Bana bir şey söylemez; yüzündeki ifadeden anlarım kokuma dayanamadığını. Bazen o da çok pis kokar, ama ben onun her halini seviyorum. Böyle sevgi olur muymuş demeyin, ya da, isterseniz deyin. Size cevabım şu olur: Hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir çıkar gözetmeden; hesapsız, koşulsuz, sonsuz sevmek nedir, bilir misiniz siz? Bu sevgiyi yaşamayan bilmez!...
Ortak yanlarımız da var. İkimiz de sokaklarda dolaşmayı severiz, fotoğraflara bakmayı, müzik dinlemeyi, kağıtlara bir şeyler karalamayı, birlikte banyo yapmayı. Onunla banyo yapmak, ona dokunmak, onu hissetmek... Doya doya sevişiriz. Allahım, ne büyük mutluluk!
Evet, düzenim bozuldu. Yapmam gereken işler, alış verişe çıktığım saatler, eş dost ziyaretleri; kısacası bütün yaşamım değişti. Sıkıntı yaşayacağımı bile bile, salt onunla olabilmek için, işimden ayrıldım. Arkadaşlarımla, sevdiklerimle eskisi gibi sık görüşemiyorum. Sekiz aydır birlikteyiz ve ben sekiz aydır, bir tek gün, yatak keyfi yapamadım. Sabah erkenden uyanır, beni de uyandırır. Kalkmazsam vay halime; bağırmalar, çağırmalar... Uykumu alamam, çünkü geceleri de uslu durmaz. Ah! Neler eder bana... Memelerim sarktı; ama zaten niye taşıyorum ki onları? Elbette, onun için!
Kimi zaman yaptığım yemekleri beğenmez, mırın kırın eder. Hiç gönül koymam, üşenmem de. Yaptığım yemeği beğenmedi mi? Hemen yenisini yapıveririm. Çok tahammülsüzdür. İstediği şeyi anında yerine getirmezsem çok sinirlenir; biraz bencil. Sinirlendiğinde, istemeden de olsa, bana zarar verir. Aman, kendine bir şey yapmasın da... Bir keresinde yüzüme vurdu. Tırnağı burnuma geldi. Burnum çizildi. Canım öyle acıdı ki, ağlamadım ama yine de yaş geldi gözümden. İz kalmasın diye elma suyu sürdüm yüzüme.
Onu sinirlendirmemeye çalışıyorum. O benim neye kızdığıma, nelerden hoşlandığıma hiç aldırmaz, dedim ya, bencil biraz. Zamanla değişecek, biliyorum. İki lafı bir araya getiremese de bana olan sevgisini gözleriyle anlatmayı beceriyor. Bu da bana yetiyor.
Onu mutlu etmek için neler yapmıyorum ki... Bazıları, “Her istediğini yapma, şımarır,” diyor. Nasıl yapmam, onun bana ihtiyacı var. Hem, zaten, birbirimizi iyice tanıdık. Ne zaman ne yapacağını, neyi ne zaman isteyeceğini biliyorum; bu, işimi kolaylaştırıyor. Sabah kahvaltısından sonra, biraz müzik dinler, gazetelere göz atarız. Anahtarlıklara pek meraklıdır, öyle onları inceler. O bununla oyalanırken, ben işlerimi yaparım. Kendi kendine kalmaktan sıkılırsa, birlikte fotoğraflara bakarız. Öğlenleri iki saat uyur, bu arada, ben yarım kalan işlerime devam ederim. Uyanınca altını temizler, mamasını yediririm. Eğer mızırdanırsa, dışarı çıkarırım; ev işleri yarım kalıyormuş, varsın, yarım kalsın! Dışarıda dolaşırken arabaları, kedileri, kuşları seyrederiz. Yeni isimler koyarız onlara. Garip heceler, garip sözcüklerle anlamsız cümleler kurup yine de anlaşıyor olmanın eşsiz mutluluğunu yaşarız kuzucuğumla.
Elif Çınar, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülünü öykü dalında kazanmıştır. Kutlarız...