Dilim ağzımda yuvarlanıp duruyor. Büyük ama manasız laflar etmek istiyorum. Mecidiyeköy'e giden bir otobüste, ayakta ve uykusuzum. Az önce bir arkadaşımla, çok sevdiğim -ve eminim ki o da beni seviyordu- bir arkadaşımla küfürleşerek kavga ettik. Üniversiteden arkadaşım. Okuldan sonra birlikte küçük bir şirket kurduk. Bilgisayar üzerine çalışıyoruz. İşler iyi sayılır. Tabii arada sırada sorunlar da çıkıyor. Ama... Sinirimi kolumda taşıyıp elime, oradan da parmaklarıma ve demir boruya akıtıyorum. Demir boruyu tutan diğer eller inadına sakinler. Evet, aslında o ellerden nefret ediyorum. Bıyıklı, kel ve kısa boylu insanlar; kesinlikle tiksinç!
Keşke şu anda deprem olsa ve ailemin bütün fertleri ölse! Ya da şehrin ben hariç tamamı ölse. Hiç de abartmıyorum, bu kesinlikle sakinleştirici etki yapacaktır. En azından trafik tamamen duracak ve belki de bir daha hiç akmayacak. Ağlayan sızlanan bir sürü insan. Ayakta kalan tek tük binalar ve yıkıntılara şehvetle bakarak gezinen ben...
Anlayışsız deve! Kız beni terketti diyorum o hâlâ neden zamanında gelmediğimi sorup duruyor. Bıraktı oğlum, çekti gitti diyorum! Deve!.. Öküz!.. Ne bok yersen ye, demek ki dost falan değilmişiz!
Kızın saçlarına değiyordu boruyu sıkan parmaklarım. Saçları çok yumuşaktı. Birden kavrayıp kendime doğru çeksem ve dudaklarına yapışsam diye hayal kurdum. Yok, basbayağı fanteziydi bu. Parmaklarımı hafifçe kaldırdım. Saçlarını okşuyordum. Hissediyor muydu? Diğer elimle saçlarıma dokundum ama olmadı; kafa derimi hissediyorum, bu şekilde emin olamam. Kız huylandı. Pozisyon değiştir. Hayır, düğmeye bas. Ama yürümek istemi... Düğmeye bas! Paldır küldür indim otobüsten. Herkes bana baktı. O herkesin başka bir işi yoktur zaten, hep bir şeyleri merak ederler ve bir şeylere bakarlar. Oysa görmeleri imkansız. Çünkü çok kalabalıklar. Bana bakarak ne düşünebilirsiniz ki?! Kız beni terk etti diyorum, hem de...
Keşke inmeseydim. Cemil'e telefon etmeliyim, çok ayıp oldu.
"Alo, Cemil."
"Harun..."
"Özür dilerim... Bak, gerçekten..."
"Harun tamam. Ben anlayışsızlık ettiğimin farkındayım."
"Yo, sadece biraz kafam bozuktu, yani dağılmıştım."
"Nerdesin şimdi?"
"Bilmiyorum, Mecidiyeköy'e yakınım."
"Tamam, '7 eleven'ı biliyorsun değil mi?"
"Evet."
"Orada buluşalım."
"Okey."
Bir durak yürümüştüm sanırım. Beş dakika öncesine kadar ikiye bölünmüş ve iki ayrı parça halinde debelenerek can veriyordum. Şimdiyse bir yarım hayata dönmüş, diğeriyse uçsuz bucaksız bir bataklıkta uzanmış güneşleniyor. Mutluyum ama ölmekteyim. Birazdan Cemil'le arayı yapacağız. Ona sarılıp özür dileyeceğim. O da benden özür dileyecek. Dostluk devam edecek. Ama ben akşama kalmadan bataklığın diplerine varmış olacağım. Çünkü hiç kimse bu kadar saçma ve bu kadar gurur kırıcı bir sebeple çekip gidemez! Ne diyebilirim ki, sıradan bir insanım, benim de gururum var ve şu an ırzına geçilmiş on altı yaşında bir kız çocuğundan farklı hissetmiyorum kendimi. On altı yaşında bir kız...
Elimi kaldırıp kendimi belli ettim. Gülümseyerek bu tarafa doğru adımlar attı. Ayakta bekliyordum. Sarıldık. Özür diledim. Özür diledi. "Ne içersin?" dedi. "Kahve." dedim. Kahveleri alıp karşımdaki iskemleye oturdu. "Anlat" dedi.
"Filizle ayrıldık."
"Onu anladım, neden ayrıldınız?"
"Kendime bakmıyormuşum."
"Ne?"
"Duydun işte!.. Ter kokuyormuşum, saçlarımı düzgün taramıyormuşum, seviştikten sonra duş almıyormuşum, dişlerim sararmışmış, tırnaklarımı düzenli kesmiyormuşum..."
"Ciddi misin sen?"
"Ben ciddiyim ama hayat pek ciddi değil galiba Cemil."
"Siktiret oğlum, kız uçmuş iyice."
"Öyle ama..."
"Seviyor musun?"
"..."
Cuma'ya kadar dört yüz elli milyon bulamazsak şirket batıyor. Kızın dersleri iyice kötüleşti, gidip hocalarıyla konuşmak lazım. Ofisin kirasıyla ilgili Sedat Bey'le bir daha görüşeceğim. Başka?.. Hah, sekreter orospunun teki çıktı, hemen işten atacağız ama kim söyleyecek? Daha?.. Bu kadar derdin arasında Harun beyimiz Filiz kaltağı tarafından siktirediliyor diye dertleniyoruz. Bariz başka bir herif var işin içinde. Ama adamım itiraf edemiyor.
"Harun..."
"Biliyorum Cemil."
"Kalk gidelim. Biraz zaman, biraz da meşguliyet, her şey geçecektir."
"Öyle, biliyorum bunu da ama..."
"Boşver, kalk hadi. Ama bu akşam iş yok. Sen olayı iyice abartacaksın, belli. Cumhuriyet’e gideriz. İyice bir dağıtırız. Yarın da şu borç işi için babanla bir görüş sen. Şirketi kurtaralım. Paran olduktan sonra daha kaç Filiz götürürsün sen, gör bak."
"O kadar basit mi Cemil?!"
"Bu kadar basit oğlum. Hadi kalk."