Salep İçimi Adada

Gülseren Tuğcu Karabulut

 

Kedi yeğenim Misket'e

        Böyle uzanmış, sol eli kedinin patisinde, televizyonda gözü, kulağı iç sesinde, ağzı kapalı, kaşları hai kalkık, bacaklarından biri düz, diğeri dizden bükülmüş - indiriverdi bükülü bacağını, hastanedeki diğer hastalar da hep bir bacakları dizden bükülü yatıyorlar - sağ elinde uzaktan kumanda, derin derin soluk alıyorken buldu kendini.
        Gözünün kaymış odağını televizyondaki görüntüde topladı, baktı, gördü. İki kadın, bir erkek ayakta konuşuyorlar. En çok da sağ ve sol baştakiler konuşuyor. Bir biri soruyor, bir diğeri, bazen sırayla sormayı dahi bekleyemiyor, aynı anda atılıyorlar. Ortadaki - konuk o olmalı, boyu, o çok konuşan, hep gülen ikisinden epey kısa - bir sola yukarı, bir sağa yukarı bakıyor. Hangisini önce yanıtlasa, duraksıyor. İşte bir ırsat daha, o iki uzun boylu cevabı da veriyorlar. Ortadaki, kurtuluşu artık sadece gülümsemekte buluyor. Sevimli de olması lazım hani. Albümü yeni çıktı. Prodüktörü bir klip bile çekti. Bu kanalın izlenme oranı da çok yüksek. İş, bir tutulana kadar. O zamana kadar şu iki sırık konuşabilirler.
        - İrkildi birden, kedi karnına basmış, aşağı atlamıştı. Ön ayaklarını iyice ileriye uzattı, gerindi, kuyruğunu sürüyerek salondan çıktı. - Şimdi gene oynayacak bir şeyler bulacak, oradan oraya koşturacak, halıya tırnaklarını takıp çekecek, kalkıp onu banyoya kapatmalı -
        Kalktı, onu görünce pısan kediyi ani bir atakla yakaladı, burnundan öptü, banyoya bıraktı, banyo kapısını çekti. Kapamadı - kedi, uslanana kadar banyoda yatsın, sonra nasıl olsa kapının kapalı olmadığını arkedecek, dışarı çıkacaktı. Yanına gelip uzansın gene o zaman -
        Salona geldi, televizyona baktı. O bir türlü konuşamayan, sadece gülümseyebilen genç kadın bir kallavi mikroon başında şarkı söylüyor… Yapamadım, edemedim, bilemedim yakınmaları ağırlıklı bir şarkı bu… Yetersizliği hep kabulleniyor, baştan kabulleniyor. Türkçede yeterlilik iili dışında gereklilik, yaklaşma ve… neydi diğeri? Onları da bir yerlerde kullansanız ya hanımeendi.
        Anımsayamadığı diğer iil kaasına takıldı. Kütüphaneye gitti. Ortaokullar için Dilbilgisi III kitabını çekti. Bileşik iiller bölümünü açtı, bulmuştu… tezlik iili. - ormülünü veriyorum çocuklar; iil kökü + ı, i, u, ü + vermek mastarı. Beşer tane örnek istiyorum - Televizyondaki kızın, şarkı mı, türkü mü, hai müzik mi olduğunu anlamadığı parçasına dört delikanlının sirtaki ile eşlik ettiğini görüverdi.
        - Şimdi reklamlar başlayacak. Basarsın kumandaya, kapatırsın. Giyinir, dışarı çıkarsın. İstasyona kadar yürür, alt geçitten karşıya geçersin, sahildesin. Sola doğru yürü, ilerde biliyorsun bir zamanlar plaj varmış. Sen o plajın kabin viranelerine yetişebildin ancak. İki yaz üst üste bu şehre gelirken, sabah sarktığın tren penceresinden gördüğün plaj kabinleri… Duvarlarında el ele tutuşmuş mayolu, şen insan resimleri mi vardı? Sağa bak, adalar orada, senin adan da orada. Dayanamazsın daha azla, kendini vapurda bulursun. Güvertede oturma üşürsün, içeri gir. Kış mevsiminde ada vapuru yolcuları gazete okumazlar. Onlar adanın yerleşikleridir. Ya uyuklarlar, ya da pencerelerden dışarı, uzaklaştıkları şehre, denize, daha da ilerilere bakarlar.
        Vapurun içi sıcaktır. Kanepelerden birine oturursun. Karşındaki kadın senin oraya oturmanı zaten bekliyordur. Sen gelince biraz daha rahat yerleşir yerine, hiç çekinmeden seni incelemeye başlar. Haiçe başını eğersin, izin verirsen kadıncağızın bu geçici eğlencesine. Pencereden dışarıya, uzaklaşan şehre, denize, daha da ilerilere bakarsın. İçinden kimsenin duymadığı, henüz bestelenmemiş ada şarkıları söylerken tam, kadının saçlarına baktığını arkedersin. Kucağındaki uaklık kendini geriye atıp taşkınlıklar yapmakta, annesinin dikkatini kendi üstüne istemektedir. Ancak, anne gerçeği anlayacaktır, anlamalıdır. Karşısındaki bu kadın kaasına peruka geçirmiştir. Gözünde beyaz camlı gözlük vardır ama kaşları, kirpikleri döküktür besbelli. Yüzü hai şiştir. Bu kadının saçı perukadır bal gibi.
        Başını sallar, onu onaylarsın. Gülümseyemezsin, çocuğun da başını alan okşamazsın. Yerinden kalkar, arkadaki kanepeye geçer, kadına ve çocuğuna arkanı dönersin. Karşındaki adam uyuklamaktadır. Adama bakar, gülümsersin, başını okşamak bile geçer içinden. Vapur sarsılır. Adam uyanır, sen gerilirsin. Adam sana bakar, uyukladığına utanır, toparlanır, seni gözleriyle beceriksizce selamlar. Ceketinin içinden gazete çıkarır, ilavesini sana uzatır. Teşekkür edersin, ilaveyi elinde tutar, okumazsın. Adam gazeteyi evirir, çevirir, spor sayasına karar kılar. Dudakları hareket etmektedir. Okuyacağını okumuştur ki, gazeteyi katlar. Sen ilaveyi uzatırsın. Alır. Gazetesinin üstüne bırakır. Sana bakmadan "Kış erken geldi yenge," der.
        "Değil mi?" dersin, "Bakalım lodosta ne yapacağız?" Adalı oluvermişsindir sen de işte. Adam omuzlarını kaldırıp indirir. Üşümüş müdür, yoksa sevinmiş midir onaylandığına, anlamazsın. Sıcacık bir salep umarsın. Tarçınını ayrıca getirsinler, sen her yudumda ilave edesin istersin. Vapur, hiç sarsılmadan durmuştur, anlarsın, adandasın. Kaptan ustalığını göstermiştir. İskeleye paralel geri geri gitmiştir önce, sonra sağdan haiçe yanaşmıştır. Çımacılar neşelidir. Halatları atarlar, halatlar babalara sarılır. İçinden kaptanı, çımacıları, vapuru alkışlarsın. Bir çımacı elini uzatır, onun elinden tutarsın, iskeleyi kullanmaz, karşıya sıçrarsın. Bu el, en yumuşak, en pürüzsüz, en sıcak çımacı elidir. Canım çımacı, dersin içinden. Adandasındır. Sola döner, sahilde bulduğun ilk yere oturursun. Salebin sıcaktır, tarçını da yanındadır. Her yudumda tarçın dökersin bol bol. Boğazın yana yana içer, bitirirsin salebi. Kalkıp dolaşmazsın. Sonradan, gitmişken niye biraz da adayı dolaşmadın, diye soracak olanlara "Bugün bir tarçınlı salep içimi oradaydım da ondan," demeyi kurarsın. Bu cevabı kaanda evirir, çevirir beğenirsin. Sonraki ilk vapuru yakalar, bu kez güvertede oturursun. Üstündeki kaban azla gelir. Yaklaşan şehre bakarsın. Daha olmazsa eve koşarak bile giderim dersin.
        Kapıyı açarsın, kedin ayaklarına atlar. Salona yürürsün, hai terli. Uzaktan kumandayı bulur, düğmesine basarsın. O, ortadaki kızın sesinin bayağı güzel olduğunu, eski bir şarkıyı usulünce söylediğini arkeder, seviniverirsin. Kanepeye, televizyonun karşısına oturursun, kedin yanına sıçrar. Kucağına alırsın onu, kulağına söylenirsin:

        "Vücut ikliminin sultanı sensin Misket."

 

Öyküden bir bilet : gidiş-dönüş