Yerlerdeki
saçlar aslında önemli değil. Ne tuvaletteki leke, ne mutfağın
zemini... Küçük tehlikeli eşyalarıyla bu ev. Minik gizli zehirler
iştah açıcı deniz meyveleri içinde gizlenmiş sağa
sola, hani parmaklarınızı hemen göğsümün ortasına
koyun, iki parmak aşağıya inin, bastırın, tam
orası! Acıyor. Şu hain cilveli eşyalar, sitemli,
dudak kıvırmalı yandan gülümsemeli eşyalar acıtıyorlar.En
çok küçükleri, en çok beni de götürebilirsin, beni de, beni de...
diyenleri... Büyükleri de terketmenin suçluluk duygusunu, cüsselerinden
de aldıkları bir güvenle tattırıyorlar göğsümün
üzerinde ağır ağır... Telaşlı çocukların
kaprisinden farklı onların yetişkin serzenişleri;
gizlenirken açığa vurulan bir fedakarlık seremonisi eşliğinde,
gözlerine dolduruyorlar donuk gözlerine uçurumları, anneler babalar
gibi, suçluyken bir çocuk hayal kırıklığına
uğratırken kendisini yaratanları. Ben büyüğüm,
özveri gösteriyorum, acı çekiyorum ve katlanıyorumyoruz diyorlar,
ağır eşyalar ve suçlu çocuk bileklerinde ihanetin bileziklerini
şıngırdatırken, açık saçık bir şarkının
günahını işler gibi kalbine çimdik atıyor, canı
yanıyor. Eşyaların pahalı olduğunu hatırlıyor
çünkü;müsrif çocuk!Kötü çocuk, halden anlamaz, kıymet bilmez
bu çocuk. Dilimde tüy bitti be çocuk sana söylemekten saatinle barışık
ol diye yani saatine bak. Zaman akıp gitmiyormuş gibi oyuna
dalıp gitme öyle, yemeğe geç kalma, eve vaktinde gel ve vakit
nakittir ve vakit önemlidir çünkü emektir, acıdır gözyaşıdır,
annenin çilesidir, babanın öfkesidir, yani ben babanın nazını,
afrasını, tafrasını boşuna mı çekiyorum,
yani bize para getirmek zorunda olmasa bu kadar çalışmaz yorulmaz
sinirlenmez ve bana kapris yaphazdı, yani yatmazdı divana
yukarı dönük ayak parmakları sanki burnuyla havaya kalkmış
dicana uzatırken ve burnuyla beraber yaparım yine yaparım
hakkımdır oh olsun işte hadi kulum kölem ol bakalım
der gibi uzanmış divana bir iç çekişle sitemli, sırtının
ovulmasını, süt getirilmesini, kahve yapılmasını,
haberler önemli şeyler söylerken hişt hişt susulmasını
isterken ve kadın çocuk görecek diye korktuğundan mıdır
nedir elini ittirirken çaktırmama ayaklarında aslında
pek ala çaktırırken orasına burasına ellerken kadının,
annesinden cennet sözünü çalma tehditleri ağzında bir çocuk
gibi onu suçlayan onunla yeterince iyi ilgilenmediği için baba
hiç bunları yaparmıydı para kazanması gerekmeseydi,
o kadar yorulmasaydı, sinirleri günün gailesinde onun bunun kendini
bilmez zırtapozunun ağız kokusunu çekmeseydi baba. Çocuk
para velhasıl önemli, sen beni dinle yavrum malının kıymetini
bil hani mal canın yongasıdır ve biz o koltukları
kolay almadık nasıl aldık yoksa hiç almadık da ben
mi sayıklıyorum aklım almıyor. Şimdi sen kalkmış
tüm bu aile yadigarlarını bırakıp uzaklara gideyim
diyorsun. Böyle çok incinirsin yavrum öyle herkese güvenme, güven de
herşeyini anlatma, insanı deli etme be yavrum çileden çıkarma!
İşin gücünarkadaşlarınla dolaşıp ananı,
babanı ve sonra yine ananı tıpkı baban gibi yalnız
bırakıp ellerle oynaşmak mı işin gücün a güzel
evladım, hain evladım? diyor maun ağacından
bardak vitrini ve ağır ağır titriyor, bardaklar
devrildi devrilecek devrilemiyorlar: Çünkü içinde bardak yok kitap var,
üstelik cam raflar da kitapları pek ala taşıyorlar hiç
de eniştemin dediği gibi olmadı kırılmadılar,
bel bile vermediler. O vitrini açıp o kitapları okumuyorum,
ansiklopedileri açıp sayfa sayfa okuyacak değilim ama ansiklopedi
olmayan kitapları da okumuyorum yani ha kullanılmayan bardak
ha okunmayan kitap yani bu vitrin hala fazla kibirli fazla burnu büyük
boyalı ve cilveli ve burnu büyük bir kadın gibi orta yaşını
geride bırakan. Ama vitrin kesmiyor sesini, utanmasalar, topukları
yenmiş, kumaşı pörçük pörçük olmuş terlikler bile
söylenmeye başlayacak bizi de götürmelisin hain valizin bir yerine
sokuşturmalısın diye yani başlayacaklar hatıralardan
o terlikleri teyzemin hediye ettiğini anımsatıp dikiliverecekler
annemin hasta yatağının başında, bir acı
çığlık yapışıverecek cama, koskoca pencere
açıkken, bulamayıp açıklığı, cama çarpıp,
sersemleyecek çığlık, çığlıklığı
filan kalmayıp, maskara olacak ve bir anlamsız mırıltı
olup çıkacak,yerde sürünüp anlam dilenecek ses ve intihar zamanını
kaçırdığı için hep hayıflanarak ve gizlice
sevinerek bakacak saatine. Terliklere de ne oluyormuş eski püskü
halleriyle bir de tutumluluktandem vuracaklar ve de lüks karşıtı
atıp tutmalarımdan. İşte böyle sıraya girip
salınan ve güzel saydam gövdeleriyle ağız sulandırmaktan
hiç utanmayan cam eşyalardan bahsetmeye bile gerek yok; annemin
narin ellerini hatırlatacaklar bana, onları kollayışını
ve nazik dokunuşlarını, önemseyişlerini, onların
onun gerçekleşmeyen hayallerini temsil ettiklerini ve de gerçekleşen
kısmı olduklarını sadece gözleriyle söyleyip herhangi
bir kraliyet ordusu mükemmeliyetinde girdikleri sırada, potansiyel
cam parçacıklarına dönüşüp, vücudumda yaralar açacak
silahlar olabileceklerini hiç söylemeyecekler, ben de akıl edemeyeceğim,
annemin ellerini düşünüp üzüleceğim. Annemin elleri çok güzeldi.
Ve evin tüm eşyası, bir telaşa kapılıp, ihtiyatsız
bir acelecilikle, cenaze marşımı tıkırdanmaya
başlayacak. O onurlu mezara dönüşme hayali tahtaların
aklında ve ben durumu çakıp silkinivericem bir daha, bir dahaki
sefere kadar. Hani şimdiye gitmiş olurdum belki valizimde
şu çene olmasa. Valizsiz de gidilmez ki canım, anneniz size
demedi mi mal canın yongası diye? Ben de yongam uğruna
canımı bu evin oyununa getiriyorum ağır ağır
işte.